yaşamın kendisi bile
seni anlatmak için var
...
iyi ve doğru olmaya çalışan
(iyi ve doğru her zaman birbirinin özdeşi değildir)
bu sebepten çoğu zaman
kaybeden
kötü olmayı da beceremeyen
birisiyim
bütün özelliğim
bu
...
gene uzak bir
diyardayken ben
çarşambaydı günlerden
senin telefondaki sesin
kulaklarımda hala
"gelişini
iple çekiyorum"
...
çok zaman geçti
seni görmeyeli
göremeyeli
seninle ilgili hiçbir şeyi
takip etmemeye karar verdim
bir süre önce
çünkü yapamıyorum
bakamıyorum sana
ve
seninle ilgili
ne varsa ya
...
seninle uyumak..
ne kadar çok severdim seninle uyumayı.. ikimizde sağ tarafımıza doğru yatardık.. sola yattığımızda kalbimiz, ciğerlerimizin altında kaldığı için rahatsız olup, yatış şeklimizi bozmak zorunda kalırdık ki hiç istemediğim bir şeydi bu..
sen bacaklarını karnına doğru çekerdin.. ben de bacaklarımı, dizlerimi, seninkilerin kıvrımları arasına uzatırdım.. yalnız duygularımın, kalbimin değil, vücudumun da sana dokunmasından daha güzel bir his olamazdı, hala da olamaz..
saçların uzun ve ince.. başımı saçlarına gömerdim.. burnum saçlarının içinde, dudaklarım ise kulağının arkası ile ensenin arasında bir yerlerdeydi..
çok seviyordum bu dokunuşları; ölene kadar aynı şekilde kalabilsek diye dua ediyordum.. bu yatış, bu tene, kalbe dokunuşlar bitmese..
kolumu sana dolardım; sol kolum, sol kolunun altından geçmiş, karnının üzerinde sana sarılmıştı.. senin sol elin de benim elimin üzerinde.. sağ kolun, her zamanki gibi, ya başının ya da yastığın altında..
bu kutsal pozisyonumuz, gecenin ilerleyen saatlerinde, bir şekilde bozulmuş oluyordu.. ve fakat gene de şu ya da bu şekilde birbirimize dokunuyorduk.. bu demekti ki, bir şekilde sana dokunmak ve bunu hissetmek için doğru dürüst uyuyamamıştım..
işe, geç kalkmalarımızın olmadığı günlerde, gitmek durumunda olursam, sen uyanmadan, seni uyandırmadan kalkmam gerektiğinde, önce bir süre seni seyrederdim.. sabahın en güzel uykusunda, en güzel insanin belli belirsiz nefes alışlarını izlerdim.. güzel bakan gözlerini, göz kapakların kapalı da olsa hissederdim.. ne kadar güzeldin, güzelsin.. ömür boyu sürmesini isterdim seyretmelerimin..
sonrasında, o beynime kazıdığım son görüntün, yolda direksiyonun döndüğü her yol kıvrımında, baktığım her noktada, hayalimden gitmezdi.. ve önümdeki bu gerçek hayatla senin hayalinin bileşkesi, benim seni gün içinde veya sonunda, yani bir sonraki görüşüme kadar artan bir heyecanla değişir, başkalaşır ve gene artan bir heyecan ve istekle sana koşmama neden olurdu.. sanki sana bir an önce kavuşamazsam hayalimdeki bu görüntü sadece hayalimde kalacak gibi korkardım..
artık evimize dönerken, yol, ağaçlar, insanlar veya evler değil, sadece sen olurdun gözümün önünde... ta ki gerçeğinin hayalinin önüne geçene kadar..
aşktı bu ... hala hissettiğim...
...
hiç,
biryerlere
sığamadığın
oldu mu?
...
sadece müzik dinleyip
bira içsek
baksam
bir gözlerine
bir de dudaklarına
ikisi arasında gidip
gelse gözlerim
ve de kalbim
ikisinde de
mutluluk ile hüzün arasında
bir yukarı
bir aşağı
gidip gelen
o ince çizgiyi
hem hayret
hem sevinç
hem de hüzünle izlesem
izlesem de
nasıl özlediğimin
bir kez daha
farkına varsam
seni
(sen demek bile güzel)
...
defolarımız var
olası görünüşümüzdekilerden
bahsetmiyorum
hayatımızdakiler önemli
...
uğultu ile görüntü
(gürültü de olabilir)
hayal ile gerçek
birbirine karışmış
olmuş mu? olmamış mı?
ters tepen mermi gibi
atacağı yeri değil de
kendini vuran
...
sevmek böyle birşey mi?
göremeden
görsen bile söyleyemeden
zamanı saymadan
dünle bugünü ayırmadan
dünle bugün farketmeden
sanki az sonra
köşede bulaşacak gibi
tesadüfen
veya sözleşmişcesine
sanki az sonra
konuşacak gibi
veya sadece
gözlerinin içine
bakacak gibi
... kare mi? daire mi?
…
seni daima seveceğim
neden mi?
bilmiyorum
hissediyorum
ama anlatamıyorum
kendime
sen nasıl anlatılırsın ki?
güzelliğinle mi?
bakışınla mı?
kıskançlığınla mı?
sevdiğine verdiğin
mutlulukla mı?
ayrıcalığı seni sevebilmenin
acısı ayrılığın
…
karşıda bir apartman
üstlerde
belki dört
belki
beşinci kat
göremedim ağaçlardan
neden takıldı gözlerim
o iki küçük pencereye
bilmem
hep ikilileri düşündüğümüzden mi
iki sevgili
iyi kötü
sıcak soğuk
siyah beyaz
erkek kadın
daha niceleri
ama en önemlisi
senle ben
...
bir rüyanın
parçası mıydı
yaşadıklarım?
değildi
gerçekti
ama
kısaydı
...
otuz ila yüz yıl
arasında
olmasını beklediğimiz
kaderimiz
içlerinden birisinin
kışında
son demlerinde mevsimin
bir geceyi daha yarılayalım
uyuyalım uykusuzluğa inat
gecelerde
ve
karamsarlıklar gömülsün
gecenin karanlığına
uykunun derinliğiyle birlikte
...
adet olmuş:
nasılsın?
iyiyim
iyiyim demenin ne demek olduğunu
pek de bildiğimizi zannetmiyorum
yaşlar ilerledikçe
sağlıklı geçen her gün
"iyi" oluyor zaar
her günü "iyi" geçirip
bu hayattan geçip gitmek mi?
yoksa
hayatın bizlere getirdiği
bütün puştluklardan payımızı alıp
yaşamı "dolu dolu"
yaşamak mı?
herkes kararını versin
...
paylaşmışlar kendi aralarında
haberi yok kimsenin
haksızlıklarla
adilikler
bana çıkmış
...
mükemmel olmak zorunda değilsin
geçmişte kaybolmak
bugünün ayarlarını
yapmaktan alıkoyuyor
hayat bu
cennet değil